Bayram boyunca gerek sosyal medyada, gerekse karşılıklı sohbetlerin konusu yeni kurulacağı söylenen sol parti oldu.  Oldukça da hararetli tartışmalar yapılıyor. Dilerim bu tartışmalar doğruyu bulmaya yardımcı olur.

        Bu konuda düşüncelerimi sosyal medyada yazıyorum, düşüncelerime katılan olduğu gibi katılmayan sayfa arkadaşlarımda oldu. Ancak şunu söyleyebilirim, karşı çıkanların büyük çoğunluğu parti içinde yaşananlardan bihaber. İşte bu durum en çok mevcut yönetimin işine yarıyor.

        Bakınız AKP ülkede her gün nasıl kazanılmış demokratik hakları ortadan kaldırıyorsa, bu uygulamaya karşı çıkan insanlarımızı polis-jandarma copu, biber gazı ve şiddet uygulayarak susturup, anayasal haklarını yok sayıyorsa, CHP içinde de yaşanan budur. CHP’nin sadece polis, jandarma copu ve biber gazı yok.     

        28 Kasım 2010 tarihinde CHP Genel Başkanlığı koltuğuna bir şekilde (!) oturtulan Kemal Kılıçdaroğlu göreve başladığı tarihten bu yana partinin DNA’sı ile oynamaya başladı.            

        Aynı AKP’nin ülkede yaptığı “Atatürk devrimleri ve kazanımlarını”  her fırsatta nasıl aşındırma gayreti içindeyse, CHP’de de Kılıçdaroğlu’nun yaptığı budur. Uygulamalarına karşı çıkan Atatürkçü, Kemalist, ulusalcı, solcu, hatta sosyal demokrat kim varsa bir şekilde partiden uzaklaştırdı. Oy alacağız bahanesiyle sağdan devşirme, siyasi yaşamında CHP’ye karşı kim çalışmışsa partiye davet etti, milletvekili, yetmedi kendisine yardımcı yaptı.     

        Dersim isyanında “mağdur olan bizdik”, “benim adım Dersimli Kemal” diyende yine kendisiydi.

        Unuttuk bunları değil mi?

        Genel Başkan olduğunda “parti içi demokrasi sözü veren, her aday olan ön seçimle belirlenecek” sözünde bir kez bile durmayan yine bu şahıstı.

        2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ekmelettin İhsanoğlu gibi birini hiç kimseye sormadan, danışmadan, fikrini almadan MHP Genel              Başkanı Devlet Bahçeli’nin önünde açıklayan yine Kılıçdaroğlu’ydu.

        Hilafet yanlısı birini partisinin önüne koyan, tepkilere kulak tıkayarak “tıpış tıpış gidip oy vereceksiniz “ diyen seçim kaybedilince hesap vermeyen bu şahıs değil miydi?

        Anayasa mahkemesinin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olduğu için dava açtığı AKP, iktidarını sürdürürken, kendisine yöneltilen bir soruya “ülkemizde laiklik tehlikede diyemem” diyen şahıstır Kılıçdaroğlu.   

        Atatürk’e “deccal diyen” Mehmet Bekaroğlu’nu partiye alıp, cinsiyet kotasından PM’ye sokan ve Genel Başkan Yardımcısı yapan da Kılıçdaroğlu ’dur.

        Genel Başkan olduktan sonra dört kez tüzük değişikliği yaparak, aynı AKP’nin TBMM de yaptığı gibi parti içi muhalefetin tüm isteklerini reddedip sol düşünceyle uzaktan yakından alakası olmayan bir tüzükle “CHP içinde tek adamlığı” kuran ve parti içi demokrasiyi yok eden Kılıçdaroğlu değil mi?

        Tüzük değişikliği günün ihtiyaçlarına çözüm bulmak için yapılır. CHP’de her tüzük değişikliği bilerek ve isteyerek CHP’de parti içi demokrasiyi yok etmiştir.

        Parti Meclisi (PM) 80’den 60 kişiye düşürüldü. Merkez Yürütme Kurulu (MYK) PM içinden yapılan seçimle belirleniyordu. Şimdi 14 MYK üyesini Kılıçdaroğlu atıyor. MYK üyelerinin tamamı PM içinden seçiliyordu, şimdi Kılıçdaroğlu dilerse dışarıdan üç üye atayabiliyor. Bu mudur demokratlık.

        Ülkede tek adam Recep Tayyip Erdoğan diyen CHP üyeleri ne yazık ki kendi partisinde ki tek adam Kılıçdaroğlu ’nu göremiyor. Bu iki siyasinin birbirinden ne farkı var ?

        Erdoğan’da yaptığı yanlışları eleştirenleri hakaret sayıp dava açıyor. Kılıçdaroğlu ’da kendisini eleştirenleri partiye üye yapmıyor. Ne değişti ki!

        Partinin “iletişim sorumluları”  sosyal medya da ajanlık yapıp CHP’de yapılan yanlışları eleştirenleri disiplin kuruluna göndermiyor mu?  

        “CHP kapatılıp müze yapılmalıdır, altı oktan ikisi anlamını yitirmiştir”  diyen “10 Aralıkcı” grup CHP’yi yönetmiyor mu?

         İl ve ilçe örgütlerinin durumunu bahsetmeye gerek yok. Tamamı genel merkezin memuru durumuna gelmiş. Böyle bir yapı, politika üretebilir mi?

        Diğer taraftan Belediye Başkanları örgütleri yönetir hale gelmiş. Partide hiyerarşi kalmamış, başlar ayak, ayaklar baş olmuş. Düzensiz bir ordunun savaş kazanması mümkün mü? 

        Gelelim 37.kurultaya!

CHP kurulduğundan bu güne “parti içi demokrasi açısından” yapılan en berbat kurultaydı demek yanlış olmaz. Parti içi muhalefet bu kadar mı dışlanır, istek ve taleplerine bu kadar mı kayıtsız kalınır, kürsüde yaptıkları konuşmalar nasıl dinlenmez. Genel Başkan Adaylarının imza toplanması hangi hakla engellenir. 80 il başkanı dokuz seçim kaybetmiş bir genel başkanı baskı olmadığında tekrar önerir mi? Siz çocuk mu kandırıyorsunuz? İşte son kurultayda parti içi muhalefet bu şekilde linç edildi ve susturuldu.

        Birçoğunuzun “dürüst insan” dediği Kılıçdaroğlu son kurultayda yaşanan tüm rezillikleri bildiği halde sessiz kaldı. Demokrasiye inanan hiçbir insan CHP’nin son kurultayda kendi üyesine yaptığı bu baskıya sessiz kalmamalıdır. Eğer kalmışsa o insanın demokratlığından da insanlığından da bahsedilemez.

        Ülkede haksızlığa uğrayanı savunuyor görün, koltuğunu korumak için kendi partinde demokrasi isteyen üyene baskı uygula. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı sahte demokratlıktır.

        Bunları yapan Kılıçdaroğlu mu dürüst bir siyasetçi.

        Dürüst bir siyasetçi eğer vatanını milletini seviyorsa seçim kaybettiğinde “ben bu işi yapamadım” der ve köşesine çekilir. 9 seçim kaybetmiş bir Kılıçdaroğlu bu kafa ile gidilirse 19 seçim daha kaybeder yine gitmez.

        Çünkü en önemli görevlerinden biri ülkede olup biten karşısında CHP’yi durdurup, AKP’yi 2023 hedefine ulaştırmaktır. Bence Devlet Bahçeliden hiçbir farkı yoktur.  

        Yukarıda yazdığım bu haksızlıkları CHP içinde yaşayan gruplar “yeni bir sol parti” kurmayı akıllarından geçirmesin mi?  

         Çözüm mü var!  CHP’yi Kılıçdaroğlu ve ekibinin işgalinden kurtarmadan ülkeyi AKP iktidarından kurtarılması mümkün değildir.

 

        TURGUT GÜVEN