Sizlere bugün ilginç bir arsa gaspından bahsedeceğim. Elimdeki belgeleri incelediğimde tapulu bir taşınmazın üstelikte devlet eliyle nasıl gasp edildiğine şahit oldum. Bu nedenle sizlerin de vicdanınızı sızlatacağına inandığım bu olayı köşeme taşımayı düşündüm.   

        Olay doğup büyüdüğüm İnağzı mahallesinde geçer. Arsa 13 pafta 862 parsel. Sahibi Rahmetli Hasan Gürel. Çevresi onu lakabı ile Gürcü Hasan olarak tanır. Söz konusu arsayı 1966 yılında satın almıştır. Bu arsayı İnağzı da yaşayanlar iyi bilir. Şimdi Köksal Toptan ilkokulunun bulunduğu, geçmiş yıllarda (bizim çocukluğumuzda)  Hasan Amca tarafından uzun süre kireç ocağı olarak çalıştırılmış, bir kısmı ise fındıklık ve meyve bahçesi olarak kullanılmıştı. Yine arsa içinde yaşadığı bir ev olduğunu hatırlıyorum.

Hasan Gürel bu arsayı satın aldığı 1966 yılında resmi tapu kayıtlarında “tarla” olarak gözükmektedir, aksini gösteren tek bir ibare yoktur. Beninde yakından tanıdığım Hasan amca bu tip işlerde yaş yere yatmayacak kadar uyanık biridir. Herhalde tek suçu devletin tapu kayıtlarına güvenmesi olmuştur.  

        Çünkü Orman Genel Müdürlüğü arsa satın alındıktan 11 yıl sonra 1977 yılında Zonguldak Asliye Hukuk Mahkemesine bu arsanın orman sınırları için de olduğu gerekçesi ile tapu iptal davası açar.

        Zonguldak Orman İşletme Müdürlüğünde çalışan bir mühendisin hazırladığı bilirkişi raporu doğrultusunda arazinin orman sınırları içinde olduğu gerekçesi ile Hasan Gürel’in elinde bedelini ödeyerek almış olduğu arsanın tapusu iptal edilir.

        Burada ilginç olan ise şudur;  bilirkişi taraftır, yani Orman İşletme Müdürlüğünde çalışan bir mühendistir. Mahkeme bu kişinin raporunda belirttiği gibi arsanın orman arazisi iddiasını doğru kabul eder ve o kişinin hazırladığı rapora göre karar verir.

        Bence mahkeme yanıltılır. Neden! 

        1977 de dava açıldıktan sonra 1988 yılında Zonguldak Orman Bölge Müdürlüğünün 12 Şubat 1988 tarih ve 24 KD 18-1/1440 sayılı yazısında dava konusu taşınmazın 6831 saylı orman kanununun 2/B maddesi 3.fıkrası uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı beyan edilmiştir. Yine aynı dosya kapsamında yapılan keşif neticesinde düzenlenen 10.02.2007 tarihli Bilirkişi raporu ile de taşınmazın Orman Kanununun 1/J maddesi uyarınca orman sayılmayan yerlerden olduğu hususu tespit edilmiştir.

        Mahkeme bunları hiç dikkate almaz.  

        Hasan Gürel mülkiyetindeki bu arsada 1 adet 2 katlı konut ile başkaca yapılar çeşitli sayı ve çeşitte fındık ve meyve ağaçları bulunmaktadır. Buna rağmen arsa maliye hazinesi adına el konulurken üzerindeki yapılar yıkılmış ve bir kısım ağaçlar sökülmüştür. Tüm bunlar yapılırken tek kuruş ödeme de yapılmamıştır.

Mahkeme burada harcanan emeğe de saygı duymaz.

        Bu olayın acı bir de sonucu yaşanır! 22 yıl verdiği hukuk mücadelesi sonunda arsası kanun zoru ile elinden alınan Hasan Amca, 1999 yılında büyük oranda uğradığı haksızlığı kabullenemez ve kalp krizi geçirir, bu dünyadan göçer, gider.

        Davanın sürdüğü 33 yıl boyunca taşınmazın sahipleri tarafından kullanılması da engellenmiştir.   

        Sonrasında neler oldu o konuda da bilgi vereyim!

        Hani orman arazisi diye Hasan Gürel’in elinden alınan sözünü ettiğim bu arsa 2004 yılında Zonguldak Belediyesi tarafından imara açılarak (2004-2009 Secaattin Gonca dönemi)  3.600. metrekarelik bölümüne ilkokul yapımına müsaade edilir.

        Bu durumda akla ilk gelen soru şudur! Hani burası orman arazisi idi ve üzerine hiçbir şey yapılamazdı.   

        Burada beni rahatsız eden daha önceki bir yazımda da belirttiğim bir ayrıntıya değinmeden geçemeyeceğim. Arsa üzerine yapılan ilkokula o tarihlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olan, uzun yıllar bu şehrin milletvekilliğini yaptığı halde bu şehirde çakılı bir tek çivisi olmayan Köksal Toptan’ın adı verilir.

        Zannedersiniz ki Toptan İlkokulu babasından kalan miras ile veya cüzdanından çıkardığı para ile yaptırmış. Okulun inşasında kullanılan bir tek tuğla parasını dahi cebinden çıkarıp vermemiş birinin adını bu okula verilmesi vicdanı olan her insanın kabul edemeyeceği bir gerçektir. Kendisine bu ismin verileceği söylendiğinde ilk kabul etmeyecek olan yine kendisiydi ama bu alçakgönüllülüğü bunlardan beklemek hayal ötesidir.

        Eğer bu okula bir isim verilecekse parasını ödeyip tapusunu aldığı arsası elinden alınan Hasan Gürel’in adı verilmeliydi. En azından bu uygulama ardında bıraktığı altı çocuğunun yüreğini soğutur ve onlar için belki bir teselli olurdu.

        Devam edelim!

        Hasan Gürel’in mirasçıları orman arazisi denilerek ellerinden alınıp üzerine okul yapılması üzerine işin peşini bırakmıyor ve araziyi geri alabilmek adına hukuk mücadelesi başlatıyorlar.

        Arsanın Orman arazisi dışında makilik alanda olduğunun tespiti için 11 Mayıs 2006 da Zonguldak Kadastro mahkemesine tespit davası açıyorlar. Mahkeme yargılanmanın reddine karar veriyor. Mirasçıların “duruşma talepli” temyiz başvurusu da Yargıtay 20. Hukuk Dairesi tarafından kabul edilmiyor.

Türkiye de iç hukuk yollarını tüketen mirasçılar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurarak 4 milyon Euro tazminat talebinde bulunuyorlar. AİHM davayı kabul etmiş ve dosya numarası verilmiş durumda. Sonuç bekleniyor.   

        Ülkemizde biten adaletin yurt dışında aranması ülkemiz için düşündürücü ve üzücü değil mi?

 

        TURGUT GÜVEN