Eğitim yuvası, çocuklarımızın güvenle, umutla adım atması gereken yer. Ancak son günlerde Zonguldak’ta yaşanan olaylar, sadece aileleri değil, tüm toplumu derinden endişelendirdi. Ereğli’de bir lisede kalp hastası bir öğrencinin boğazına ip bağlanıp darp edilmesi, başka bir öğrencinin çenesinin kırılması…
Bu cümleleri yazmak bile insanın içini sızlatıyor.
Zonguldak Valisi, İl Milli Eğitim Müdürü, İlçe Milli Eğitim Müdürleri yaşanan olaylarla ve bundan sonra yaşanmaması için alınacak önlemlerle ilgili kamuoyunu aydınlatmalıdır.
Akran zorbalığı artık kökleri derinlerde olan, toplumsal bir yara haline geldi. Her okulda, her şehirde benzer örneklerle karşılaşıyoruz. Veliler çocuklarını okula gönderirken içlerinde bir korku taşıyor: “Acaba bugün çocuğuma bir şey olacak mı?” diye.
Oysa eğitim, güvenle başlamalı; korkuyla değil. Bu noktada kendimize şu soruyu sormalıyız: Bu çocuklar nasıl bu hale geldi?
Cevap aslında çok uzaklarda değil. Her akşam televizyonlarımızda, dijital platformlarda mafya özentisi diziler, silahların havada uçuştuğu sahneler, şiddetin kahramanlıkla süslendiği senaryolar izliyoruz. Şiddet, adeta bir eğlence unsuru haline getiriliyor. Bu görüntüleri izleyen gençler, farkında olmadan bu davranışları “güç göstergesi” olarak algılıyor.
Bir gazeteci, bir siyasetçi ya da bir vatandaş olarak en küçük bir eleştiride cezalar yağarken, çocukların gözünün önünde yayınlanan bu şiddet içerikli yapımlara kimse dokunmuyor. Medyanın ve denetim mekanizmalarının bu konuda sessiz kalması, toplumsal olarak hepimizi vebal altında bırakıyor.
Bugün akran zorbalığı sadece okul koridorlarında değil, sosyal medyada, oyunlarda, hatta ev ortamında bile karşımıza çıkıyor. Sözlü şiddet, dışlama, alay etme gibi davranışlar bile genç bir ruhun dünyasında derin yaralar açabiliyor. Psikolojik etkileri uzun yıllar süren bu travmalar, çocukların güven duygusunu, benlik saygısını ve geleceğe olan inancını zedeliyor.
Artık bu tabloya “çocuk işi” diyerek geçemeyiz. Akran zorbalığı, Türkiye’nin en ciddi sosyal sorunlarından biri haline gelmiştir. Aileler, öğretmenler, yöneticiler, medya ve toplum olarak hepimizin sorumluluğu var.
Okullarda etkili rehberlik sistemleri kurulmalı, zorbalıkla mücadele konusunda hem öğrencilere hem öğretmenlere eğitim verilmelidir. Sosyal medya ve yayın içerikleri ise mutlaka daha sıkı bir denetime tabi tutulmalıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı’na büyük bir sorumluluk düşüyor.
Bakanlığın, akran zorbalığına dair somut araştırmalar yaparak, veriye dayalı politika geliştirmesi artık bir zorunluluk. Sorunu tanımlamadan, nedenlerini bilimsel biçimde ortaya koymadan çözüm üretmek mümkün değil.
Bu sorunun çözümü için okullarda yeterli sayıda psikolojik danışman ve rehber öğretmen istihdam edilmesi şart. Mevcut norm kadro yönetmeliği maalesef bu ihtiyacı karşılamaktan çok uzak. Yönetmeliğe göre okul öncesi, ortaokul ve liselerde 150 ve üzerinde, ilkokullarda ise 300 ve üzerinde öğrenci olduğunda bir rehber öğretmen normu veriliyor. Bu nedenle pek çok okulda hâlâ rehber öğretmen bulunmuyor.
Oysa öğrencinin rehberliğe, psikolojik desteğe ihtiyacı, okulun büyüklüğüyle değil; bireysel gelişim süreciyle ilgili.
Öğrenci sayısı ne olursa olsun, her okula en az bir psikolojik danışman atanmalı ve bu konuda gerekli yönetmelik değişikliği acilen yapılmalı. Çünkü her çocuğun güven içinde eğitim alma hakkı vardır. Her anne babanın, “çocuğum okuldan sağ salim dönecek” diye emin olma hakkı vardır.
Şiddet, sessizliğin büyüttüğü bir canavardır. Ve biz sustuğumuz sürece, o canavar büyümeye devam edecektir.





