MUSTAFA KEMAL İSTANBUL’DAN AYRILIRKEN..

        19 Mayıs 1919, bu ülkenin kurtuluşu ve kuruluşu adına atılan ilk adımın tarihidir. Kuruluştan günümüze bu tarihten rahatsız olan siyasi partiler hatta iktidarlar olsa da, ulusumuz için çok önemli olan bu tarihi Türk insanının hafızasından silmek mümkün olmamıştır, olmayacaktır da.

        Mustafa Kemal 13 Kasım 1918 den 16 Mayıs 1919 tarihine kadar 6 ay İstanbul’da kaldı. Anadolu’daki milli direnişin ön hazırlıklarını İstanbul’da yaptı.

        Adana’dan bindiği tren 13 Kasım 1918 Çarşamba günü saat 12.45’te İstanbul Haydarpaşa’ya vardı. Trenden inerken 61 parçalık İtilaf donanması İstanbul’u işgal ediyordu. Kaderin garip cilvesine bakın ki, işgalciler ve işgalcileri kovacak adam aynı gün, aynı saatlerde İstanbul’a gelmişti.

        Mustafa Kemal, yaveri Cevat Abbas ve arkadaşı Rasim Ferit ile birlikte Haydarpaşa Garı’nın köşesinde ki çay bahçesinde, kafasında bin bir türlü düşüncelerle 2-3 saat boyunca düşman donanmasının boğaza yerleşmesini seyretmek zorunda kaldı. O donanmayı 3 yıl kadar önce Çanakkale de durduran komutan şimdi o donanmanın serbestçe İstanbul’u işgaline tanık oluyordu. Birden arkadaşlarına döndü: “hata ettim! İstanbul’a gelmemeliydim. Bir an önce Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı” dedi.  

        Aynı gün saat 15.00 de eski küçük Kartal İstimbotu ile boğazdan karşıya geçti. İngiliz ve Fransız bayraklarının dalgalandığı çelik bir ormanı andıran işgal donanmasının arasından geçerken Kartal’ın güvertesinde ufka doğru bakıp ”geldikleri gibi giderler” dedi.

        Mustafa Kemal İstanbul’da kaldığı 6 ay içinde asker-sivil, yerli-yabancı, yurtsever, işbirlikçi, hatta sonradan vatan haini olan pek çok kişiyle görüştü. Milli direnişi başlatmak için, dostunu düşmanını tanımak zorundaydı.

        29 Nisan 1919’da Osmanlı yönetimi Mustafa Kemal’i 9.ordu müfettişliğine atadı.

        Görevinin detaylarını öğrenmek için Genel Kurmay İkinci Başkanı Kazım İnanç Paşanın yanına gider. “Kapıları kapatır mısın?” der. Kazım Paşa ile kapalı kapılar ardında bir görev talimatnamesini kendi hazırlar. Samsundan başlayarak bütün Doğu illerindeki kuvvetlerin komutanı olacak, o illerdeki valilere emir verebilecek şekilde iki madde hazırladı.

        Kazım Paşaya bu iki maddeyi verirken “onların arzularını bir araya topla fakat sonuna bu iki maddeyi ekle” dedi.

        Kazım Paşa, Mustafa Kemal’in yüzüne baktı ve “bir şey mi yapacaksın?” Mustafa Kemal “kulağını bana uzat” dedi “evet bir şey yapacağım, bu maddeler olsa da olmasa da yapacağım” dedi.

        Kazım Paşa Mustafa Kemal’in hazırladığı yazıyı Harbiye Nazırı (bugünkü savunma bakanı) Şakir Paşa’ya götürdü. Şakir Paşa yeni maddeleri görünce “imzalamam ancak mührümü basarım” dedi. Mustafa Kemal iki nüsha emrin birini cebine koydu, diğerini Kazım Paşaya vererek oradan ayrıldı.

        Sonrasını Mustafa Kemal Nutuk’ta şöyle anlatır.

        “Tarih bana öyle müsait şartlar hazırlamıştı ki kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duydum tahmin edemem. Bakanlıktan çıkarken heyecandan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önümde geniş bir âlem, kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibi idim.”  

        Böylece Mustafa Kemal 9.Ordu Müfettişi olarak Anadolu’nun büyük bir bölümüne hükmedecekti. Ancak Mustafa Kemal’e bu geniş yetkileri veren Osmanlı yönetimi değildi. Mustafa Kemal yetkilerini bizzat kendisi genişletmişti.

        14 Mayıs 1919’da Sadrazam Damat Ferit, Mustafa Kemal ile son bir görüşme yaptı. Görüşmede Cevat Çobanlı Paşa da vardı. Damat Ferit “Samsun ve havalisinde ne yapacaksınız? Nerelere kadar konuta edeceksiniz”  diye sordu. Mustafa Kemal “Samsun civarındaki karışıklıkları önleyeceğini, küçük bir alanı kontrol edeceğini” söyledi. Cevat Paşa araya girerek Damat Ferit’in kuşkularını dağıttı.

        Mustafa Kemal ve Cevat Paşa Damat Ferit’in yanından ayrılınca;

        Cevat Paşa “bir şey mi yapacaksın Kemal” diye sordu.

        Mustafa Kemal “Evet Paşam, bir şey yapacağım!”

        Cevat Paşa “Allah muvaffak etsin” dedi.

        Mustafa Kemal “Mutlaka Muvaffak olacağız” karşılığını verdi.

        15 Mayıs 1919’da Yıldız Sarayında Mustafa Kemal Padişah Vahdettin ile de görüştü. Bu görüşmenin sonunda Vahdettin’in gözleri yarı kapalı biçimde İngilizlerin merhametine sığındığını gördü.

        Yine bu tarihte (15 Mayıs 1919) Yunan orduları İzmir’i işgal etti.

        Mustafa Kemal İstanbul’daki veda ziyaretlerinden sonra akşam eve döndü. Onu kapıda karşılayan kardeşi Makbule’ye “bu akşam eve kimse gelmeyecek. Annemin odasında yemek yiyeceğiz, Orada bir yer sofrası hazırlat. BU gece sizinle dertleşmek istiyorum” dedi.

        Makbule, “mühim bir şey mi var ağabeyciğim?” diye sordu.

        Yarın gideceğim!

        Nereye?

        Akşam konuşuruz. Hayat bu! Belki giderim geri dönemem! Size söyleyeceklerim var bu akşam!”

        Zübeyde Hanım hastaydı. Kalp rahatsızlığı başlamıştı. Mustafa Kemal odaya girer girmez annesinin elini öptü, Zübeyde Hanım her zaman olduğu gibi “hoş geldin Sarı Paşam! Bu gün nasılsın” diye sordu. O günlerde Mustafa Kemal’de hastaydı yeni iyileşiyordu. Yine de “iyiyim anacığım” dedi.

        Sonra sofraya oturdular, iştahsız ve düşünceliydi, yarın gideceğini hasta anasına nasıl anlatacaktı. Geçmişte yaşadıklarını düşündükten sonra; “Anneciğim ben gidiyorum. Buralarında Selanik gibi olma ihtimali var. Ben gittikten sonra yanılıp da sokağa çıkmayın. Benim işim mühim! Bu işte muvaffak olabilmem için huzurlu kalp ile çalışmam lazım. Beni merak ve endişede bırakmayı. Giderken gözümü arkada kalmasın. Elimi ayağımı bağlamayın. Memleket için çalışırken sizden yana bir üzüntüye düşmek istemem “ dedi.

        Sonra Kardeşi Makbule’ye döndü.

        “İşler kötü giderse sakın buradan ayrılmayın, size para bırakıyorum, bittiğinde halıları ve eşyaları satarsınız “ dedi.

        Zübeyde Hanım sessizce oğlunu dinliyor dua ediyordu. Daha fazla dayanamadı ve düşüp bayıldı. Mustafa Kemal Annesini kanepeye yatırdı ve doktor çağırttı. Perdenin arasından sızan sabah güneşinin ilk ışıkları odaya vururken Zubeyde Hanım kendine geldi.  

        Mustafa Kemal annesinin başucundaydı. Elleri avucunda şöyle dedi. “Anne bu kadar üzülme! Beni merak etme! Ben size en kötü ihtimali anlattım. Muvaffak olacağım. Tekrar buraya döneceğim. İlk fırsatta sizi yanıma alacağım. Üzülme annem! Hakkını helal et!”      

        Ayrılık vakti gelmişti. Yaver, arabanın geldiğini haber verdi.

        Mustafa Kemal ve Zübeyde Hanım; ana oğul sımsıkı sarıldılar. Anasının ellerini tekrar tekrar öptü ve kardeşine sarılıp vedalaştı.

        Mustafa Kemal, bir anadan ayrılıp başka bir anaya, ana vatana, Anadolu’ya gidiyordu.   

        Evden çıkıp Galata rıhtımında kendisini bekleyen Bandırma vapuruna giden Mustafa Kemal’e “Samsun’a gitmesine izin verilmeyeceği, İstanbul’dan çıksa bile Karadeniz’de Bandırma vapurunun batırılacağı” bilgisi gelir. Çok umursamaz, çünkü işgal altındaki İstanbul’da kalmakta onun için ölümdür.

        Galata Rıhtımı kalabalıktır. Seyyar satıcılar, ayakkabı boyacıları, simitçiler, hamallar, polis ve jandarmadan geçilmiyordu. Bunlar arasında Mim Mim Grubunun kılık değiştirip tepeden tırnağa kadar silahlanmış adamları da vardı. Bunlar gözünü budaktan esirgemeyen insanlardı. Görevleri Mustafa Kemal ve 22 kişilik mahiyetinin sağ salim Bandırma vapuruna bindirilmelerini sağlamaktı.

        Bu anı Mustafa Kemal söyle anlatır.

        Baktım ki rıhtıma yanaşmış olacağını sandığım vapur, uzaklardadır. Sandallarla vapura gittik. Kaptana yola çıkması için emir verdimse de Kız Kulesi açıklarında muayeneye tabi tutulduk. Birkaç ecnebi zabit ve askeri bizi yoklayacaklardı. Muayene uzayıp gitti. Kaptana hareket hazırlıklarını hızlandırmasını söyledim. 27 yıllık kaptan demir almaya başladı. Zabit ve askerler dışarı çıktılar. Hareket ettik. Karadeniz Boğaz’ından çıkarken kaptana tehlikeli ihtimalleri anlattım. Mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesini tavsiye ettim. Benim tek istediğim Anadolu’nun bir kara parçasına ayağımı basmaktı.

        Mustafa Kemal, itilaf devletleri subaylarının Bandırma vapurunda silah ve cephane aradıklarını öğrendiğinde şöyle der!

        Bu sersem adamlar işte böyle. Yalnız demire ve silah gücüne dayanırlar. Maddeden başka bir şey bilmezler. Bağımsızlık ve özgürlük uğrunda savaşa kararlı bir ulusun kudret ve gücünü anlamaktan acizdirler. Biz silah ve cephane değil, ülkü ve inanç dolu kafa götürüyoruz.

        (Sinan Meydan’ın Hafıza kitabının 62-70 sayfalarından alıntıdır)

        İşte 101 yıl önce bugün Mustafa Kemal ve Arkadaşları İngiliz ve Fransız donanmalarının işgal ettiği Osmanlı’nın başkenti İstanbul’dan vatanı kurtarmak için bu şekilde ayrıldılar.

        O günlerde Türk halkı işgal güçlerinin baskısı altındaydı. Bu gün ise salgın bahanesiyle evlerinde hapis.

 

        TURGUT GÜVEN