İNAĞZI YUKARI MAHALLE!

         Savaş, deprem, salgın hastalık gibi felaketler insanları doğal olarak bir dayanışmaya iter, geçmişte bu tip sorunlar nasıl halledilmiş onlar araştırılır. Yeni önlemler alınır, çareler aranır vs.

        Korona virüsü salgını başlayıp zorunlu olarak eve kapanınca sosyal medyada yapılan geyiklerin yanında geçmişe olan özlemi de görüyorum. Eski arkadaşlıklar, dostluklar, komşuluk ilişkileri tekrar gündeme geliyor. Zorunlu olarak eve kapanan bizim kuşak, ister istemez geçmiş günleri hatırlıyor ve ne yazık ki arıyor.

        Bende siz okuyucuları ve özellikle dost ve arkadaşlarımı geçmişe çocukluğumuzun geçtiği mahalleye taşımak istiyorum. Peşinen anılarımın dışında kalan veya unuttuğum kişilerden özür dilerim.

        Önemli bulduğum bir başka konu ise bu mahallede başımızdan geçen ve aklımızda kalan anıları benim tek başıma hatırlayarak yazmam mümkün değil. Bu konudaki aklınızda kalanları bana ulaştırırsanız anılarımızı daha da renkli hale getirmiş oluruz.  

        İnağzı’nın yukarı mahallesinde doğup büyüdüm. Mahallemizin neden bir adı yoktu, neden konulmamış hatırlamıyorum. Hangi mahallede oturuyorsun diye biri sorana cevabımız “yukarı mahalle” olurdu. Halâ da bu şekilde anılır.  

        Mahallenin kuruluşu sanırım 1940 li yıllardı. Ereğli Kömürler İşletmesi (EKİ) sonrasında Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ya ait lojmanların yapılması ile kurulmuş bir mahalleydi.

        Bitişik nizam dört evden oluşan iki blok, yani sekiz lojman bulunuyordu. Fransızların Zonguldak madenlerini çalıştırdığı dönemlerde yapılmıştı. Çatısı eğimli betondan oluşuyordu. Bu iki bloğun hemen arkasında daha sonraki yıllarda yapıldığını büyüklerimizden öğrendiğimiz yine bitişik nizam üç lojman daha bulunuyordu. Kısaca mahallemizin kuruluşunun ilk evleri bu on bir lojmandı.

        Sonrasında lojmanların dışında birçok insan başının çaresine bakmış, lojman çevresindeki arsalarda kendine ait evler yapılmıştı. Bizim ailemiz de bunlardan biriydi.

        Hatırladığım benim 6-7 yaşlarında olduğum dönemlerde (1962-63 yıllarında) lojmanlara sırasıyla ilk blok ve ilk lojmanda Emin ve Ayşe SanturHilmi ve Emine Kavukcu, Ali ve Fatma Serdar ve Ramiz ve Ayşe Güven. (amcam ve yengem) İkinci blokta, Kazım ve Meryem Özbostancı, İshak ve Hanife Abay, Hakkı ve İsmet Hızarcı ve en son lojmanda Osman ve Sacide Bilgin oturuyordu. Bu güzel insanların tamamı şimdi hayatta değil, ışıklar içinde uyusunlar..

        Arka lojmanda ilk başta Nusret ve Neriman Bıyıklı’yı hatırlıyorum. Diğer iki lojmanlarda ise çok sonraki yıllarda Süleyman ve Vasfiye Uyar diğerinde Mehmet Ali ve Hatime Serter’i kalmış aklımda. .

        Lojmanların dışında, Osman ve Naciye Bender, Fikri ve Huriye Deniz (halam) daha yukarısında bizim evimiz. Karşımızda Bayram, Osman, Yusuf, Bekir Kaya, yine aynı sülaleden Ali, oğulları Kazım, Hüseyin, Fikri Kaya ve  Ali Osman Bayram vardı.. Eşlerinin çoğunun adını şimdi hatırlayamıyorum. Osman (amca) Kaya’nın dışında hayatta olan yok sanıyorum.

        Raif ve Yeter Baki, Aptullah ve Zeliha Aycı üst komşularımızdı.   

        Ve tüm büyüklerini saymaya çalıştığım bu ailelerin üçer beşer çocukları ile kocaman bir mahalle değildik ama büyük bir aileydik.

        Mahallemiz ilk acı kaybı Nusret ve Neriman Bıyıklı ailesinin oğlu Sezai’nin deniz de boğulması ile yaşadı. Sezai arkadaşımdı ve ben Akçakoca’ya giderken bizimle çok gelmek istemişti. Sanırım Ağustos günlerinde İnağzı sahilinde denizde boğulmuştu. Akçakoca da annem ve babam bu haberi almış ama benden saklamıştı. Günler sonra mahalleye döndüğümüzde öğrenmiş ve çok üzülmüştüm. Sezai’nin yüzü hala aklımdadır

        Hemen peşinden bir ayrılık daha yaşadık. Sanırım 1964 veya 65 yılıydı ve Hilmi (amca) Kavukcu EKİ’den emekli olmuş ve mahallemizden memleketi Çankırı’ya taşınmıştı. Kızı Feride ablayı yıllar sonra Ankara’da bulup sohbet etmiştim. Ancak bizim yaşıtımız oğlu Talat ile yıllardır yüz yüze görüşme imkânı bulamadım. İki yıl önce Feride abladan edindiğim telefonu ile iki kez görüşebildim. İlk fırsatta görüşeceğiz.

        Yıl 1966 sıcak bir Ağustos günü, bizim ailemiz en büyük acılardan birini yaşadı. Ahmet ağabeyim bir kaza kurşunu ile hayatını kaybetmiş ve aramızdan ayrılmıştı.

        Aklımda kalan ayrılıklar bunlardı.

        Hüzünlü konuları geride bırakıp mahallenin renkli olaylarından ve insanlarından bahsetmek isterim..

        Kimse komşusunun evine randevu alıp gitmezdi. Zaten o yıllarda “randevu” kelimesi bilinmiyordu. Çat kapı gidilir, her komşu aileden sayılırdı.

        Müthiş bir dayanışma vardı. Düğünler lojmanların önündeki bahçede, evlerden toplanan masa sandalyelerle üstelikte yemekli, çoğu zamanda içkili yapılırdı. Düğün yemeklerini genelde Fatma (Serdar) Teyze, düğünün organizasyonunu Meryem (Özbostancı) Teyze yapar, otoritesini de konuştururdu.

        Mahallede hatırladığım ilk düğün amcamın oğlu Cemil Güven’in düğünüydü ve mahallede ki bahçede yapılmıştı.

        Hatırladığım gelin karşılaması ise Nedim Serdar’ın eşi Fazilet Abla’nın Trabzon’dan Tarı vapuru ile Zonguldak limanına gelişi ve tüm mahalleli karşılamaya gidişimizdi. 

        İşte mahallemizde herkes birbirinin sevincini, derdini bilir ve ortak olurdu.

        Hatırlamıyorum ama ben 2 yaşlarındayken Annem bir akrabamızın ölümü nedeniyle beni bırakıp Akçakoca’ya gitmek zorunda kalmış. Beni İsmet Teyzeye (Hızarcı) bırakmış bana beş gün o bakmış ve emzirmiş. Bu şekilde sütannem olduğunu annemden dinlemiştim.

        O yıllarda mahallemizin yolu olmadığı için biri ağır bir eşya aldığına taşıyan Hakkı (Hızarcı) ağabeydi. Güçlü kuvvetli bir maden işçisiydi. Çok iyi hatırlıyorum, bizim eve gardırop ve buzdolabı alındığında o taşımıştı.

        Biri ev yaptığında inşaat malzemeleri (tuğla, briket, kiremit gibi) tüm mahalle halkı tarafından taşınırdı.

        Mahallede yaşayan bizim kuşağın isimlerini özellikle yazmadım, hatırlayamadığım birçok isim olabilir. Dediğim gibi bu yazı serisini birlikte yazmaktan yanayım, aklınıza gelen kişileri ve yaşadığınız anıları bana gönderirseniz “yukarı mahalleyi yazmaya ” devam ederiz. Ayrıca mahalle dışındaki arkadaşlarımın da katkısınız bekliyorum..  

        Evinizde boş durmayın anılarınızı şöyle bir gözden geçirip bana gönderin diyorum..

        TURGUT GÜVEN