BİZ ADAM OLMAYIZ!

        Garip hatta enteresan bir milletiz!

        Kurallara uymamak, sağından solundan eğip bükmek, sulandırmak huyumuzdan yüzyıllar boyu vazgeçemedik..

        Örneğin araç kullanırken emniyet kemeri takmak veya sinyal vermek bizde acemilik gibi karşılanır. Ahmakça ölmek aklımızın ucundan geçmez. Mezarlıklar bu ahmaklığı yapan şoförlerle dolu olduğunu bilsek de ders çıkarmayız.

        Tüm dünya Aralık ayından bu güne salgın hastalıkla mücadele ediyor. Her ülke kendine özgü önlemler alarak bu salgını en az insan kaybı ile atlatmaya uğraşıyor. Her saat televizyonlarda bu tip haberleri ve yapılması gerekenleri dinliyoruz kimsenin umurunda değil.

        Küçük bir hata veya ihmal insan canı ile ödeniyor. Siyasi iktidar tüm uyarılara rağmen geç kaldığı, önerilere kapalı olduğu, ortak aklı ve bilime sıcak bakmadığı için faturayı yine insan canı ile ödüyoruz.

        İşte halkımız da siyasi iktidarın tüm uyarılara rağmen zamanında önlem almamasının psikolojik etkisi ile rahat davranıyor, genel bir hastalığımız olan “bana bir şey olmaz” anlayışı ile hareket ediyor.

        Bakınız 1400 yıldır her Ramazan ayında orucun nasıl tutulacağını tartışan, her yıl aynı soruları soran ve cevabını araya bir toplumuz. Bu topluma gerçeği tüm açıklığı ile ve defalarca anlatmadan doğru davranmasını sağlayamazsınız.

        İşte bunun için hafta sonu uygulanan sokağa çıkma yasağı başlamasına iki saat kala insanlarımız sokağa döküldü. Oysa sokağa çıkma yasağı en yetkili ağızdan ve etraflıca ve saatler öncesinden açıklansaydı insanlarımız ne fırınlara, ne de marketlere saldırırdı.

        Diğer taraftan iki gün ekmeksiz veya kolasız kalınsa herhalde kimse ölmezdi. Bir şeyler alabilmek için insanların birbirinin boğazını sıkması nasıl izah edilebilir. İşte o nedenle yazımın başlığına “biz adam olmayız” dedim.   

        Diğer taraftan halkın büyük bir kesiminde siyasi iktidara güvensizlik var. Sokağa çıkma yasağını Anadolu Ajansından öğrenen halk, bu yasağın iki gün ile yeterli olmayacağını, devam ettirileceğini düşündüğü için aklınca önlem almayı seçti.  

        Bugün akşam saatlerinde “en yetkili ağız” önümüzdeki hafta sonu sokağa çıkma yasağının tekrarlanacağını açıkladı. İyi de yaptı. Geçtiğimiz haftaki yaşananlardan ders almışa benziyorlar. Dilerim yanılmam.  

        Dün akşam oynanan iki kişilik istifa tiyatrosunu ülke insanı bu iktidardan defalarca gördüğü için çok inandırıcı olmadı. Sosyal medyada kısa bir süre sonra istifanın kabul edilmeyeceği istifa etmesini en çok isteyenlerce yazıldı.

        Salgın nedeniyle işsiz kalanların sayısı beş milyonu geçti. Bu rakama iş yerlerini kapatan küçük esnafı da ekleyin bu sayı yedi milyonu bulur. İktidarın bu kesimler için şu ana kadar yaptığı hiçbir şey yok.

        Bunun yanında CHP’li belediyelerin elini kolunu bağlamaya çalışmak nasıl bir kafanın ürünüdür anlamak mümkün değil. AKP yandaşı salgın konusunda iktidara getirilen önerilere bile “şimdi siyaset yapma zamanı değil” derken, CHP’li belediyelerin aş evleri hesaplarını bloke edip kapatmasına ses çıkarmayarak vicdansızlığın son örneklerini veriyor. 

        Yine salgın nedeniyle alınan önlemlerin büyük bir bölümü aldatmacadır. Geçtiğimiz hafta “işten çıkarmak üç ay yasaklandı” başlığı altında yapılan açıklamanın büyük bir aldatmaca olduğu kısa sürede anlaşıldı.

        Mecliste görüşülmekte olan “af yasası” sonrasında kimlerin serbest kalacağına değinmek bile istemiyorum.

        Siyasi iktidar ve halkın büyük bir kesiminin farkında olmadığı bir gerçeğe her gün adım adım yaklaşıyoruz. Salgın sonrası büyük bir ekonomik kriz kaçınılmazdır ve bu kriz yıkıcı olacaktır.

        Yıl 1981 12 Eylül askeri darbesinin en ateşli günleri yaşanmaktadır. Darbe günlerinde toplum davranışlarınız incelemek üzere şimdi adını hatırlayamadığım ünlü bir İngiliz sosyolog Türkiye’ye geliyor. Ülkede olup biteni, yaşananları, çeşitli şehirleri gezerek yerinde inceliyor. İki ay gibi bir süre ülkemizde kalıp gerekli çalışmaları yaptıktan sonra ülkesine dönmeye karar veriyor. Havaalanında uyanık bir gazeteci İngiliz sosyoloğun farkına varıyor. Kendisine “ülkemizi ve insanını nasıl buldunuz izlenimleriniz nelerdir” diye soruyor. Sosyolog şu cevabı veriyor. “Ülkeme döndüğümde bu güne kadar fakültemden mezun olan beş binin üzerinde öğrencime mektup yazıp özür dileyeceğim” diyor. Gazeteci nedenini sorunca. “Çünkü Türk toplumunu incelediğimde anladım ki bu güne kadar onlara öğrettiğim birçok şeyin yanlış olduğunun farkına vardım” diyor.

        Türk toplumunun tek tarifi yoktur. Yöresel, siyasal ve kültürel değişiklikler gösterir. Birçoğu için mantığın, bilimin, sosyal yaşamın hiçbir hükmü yoktur.

        İşte bu değerler olmadığı için AKP gibi bir parti tüm beceriksizlere, yıkımlara rağmen yıllardır iktidarını sürdürmektedir.

        TURGUT GÜVEN