“Dünü, bugünü, yarını ile Filyos antik kenti” başlıklı panelde konuşan ZOKEV Yönetim Kurulu Başkanı Kürşat Coşgun, “Ekonomik ömrü en fazla 40-50 yıllarla sınırlı yatırımlar için doğanın, tarihin, daha geniş bir anlatımla ifade edersek geleceğin yok edilmesini anlamamız ve kabul etmemiz mümkün değildir. Bize yalnızca geçmiş kuşaklarca miras bırakılan değil, gelecek kuşaklarca da emanet edilen değerlerimizi har vurup harman savuran mirasyedi mantığıyla heba etmemeliyiz” dedi

 

Çaycuma Ticaret ve Sanayi Odasının BEÜ Çaycuma meslek Yüksekokulu Müdürlüğü ile birlikte yaptığı “Dünü, bugünü, yarını ile Filyos antik kenti” başlıklı panel Çaycuma Kültür Merkezi’nde yapıldı. Zonguldak Valisi Erdoğan Bektaş, Çaycuma Kaymakamı Muharrem Coşgun, Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı’nın yanı sıra kalabalık bir protokol heyeti ve öğrenci topluluğunun izlediği paneli BEÜ ÇMYO Müdürü Hikmet Yazıcı yönetti. Panelde BEÜ Arkeoloji Bölümünden Doktor Öğretim Görevlisi Tayyar Gürdal, BEÜ ÇMYO’dan Doktor Öğretim Görevlisi Neşe Köktürk, ZOKEV Yönetim kurulu Başkanı Kürşat Coşgun ve Filyos Kazıları Bilimsel Kurul Başkanı Doç Dr. Şahin Yıldırım konuşmacı olarak yer aldı.

 

ATEŞ TUĞLA FABRİKASI ENDÜSTRİ VE ARKEOLOJİ MÜZESİ OLSUN

Doç Dr. Şahin Yıldırım’ın Filyos’un tarihsel gelişimiyle ilgili son derece kapsamlı bir sunum yaptığı panel büyük beğeni ile dinlenirken, Dr. Öğr. Üyesi Neşe Köktürk Zonguldak’ın alternatif turizm potansiyelini anlattı. Panelin diğer konuşmacısı Dr. Öğr. Görevlisi Tayyar Gürdal Filyos Ateş Tuğla Fabrikasının kamulaştırılıp özgün görünümüne kavuşturularak arkeoloji ve endüstri müzesi yapılmasını önerdi. Panelde konuşan ZOKEV Yönetim Kurulu Başkanı Kürşat Coşgun ise yaptığı konuşmada, “Filyos’u salt bir sayfiye ya da ören yeri olarak görmüyorum. Ancak Filyos’a yalnızca reel ekonominin ya da yalnızca ekonomiye dayalı kalkınmanın soğuk ve tek yönlü penceresinden de bakmak çok doğru bir yaklaşım değil. Yöreye sürdürülebilir ekonominin, somut ve somut olmayan kültürel zenginliğin, turizmin, arkeolojinin, ekolojinin, kentlilik ve tarih bilincinin sarmaladığı pencerelerden bakılmasının yararlı olacağını düşünüyoruz” dedi.

 

STRABON’LA AYNI GÖRÜŞTE DEĞİLİZ

Antik dönemin ünlü coğrafyacısı Strabon, ünlü Geographica adlı yapıtında, Filyos’tan ‘önemsiz bir yer’ diye söz ettiğini anlatan Coşgun, “Yapıtları ve gezdiği yerler ile ilgili saptamalarıyla çağlar boyunca tarihçilere, coğrafyacılara, antropologlara, yerbilimcilere rehber olmuş Strabon’a saygımız büyük ama ne yazık ki bizler Filyos konusunda Strabon’la aynı görüşte değiliz. Değiliz, çünkü Filyos’un tarihsel geçmişini Strabon’dan çok daha iyi biliyoruz; değiliz, çünkü bölgenin yaşam kaynakları zenginliğinin yalnız bugüne değil yarına da ışık tuttuğunun bilincindeyiz; değiliz, çünkü bizler bu bölgede yaşıyoruz ve yaşadığımız yeri seviyoruz; değiliz, çünkü gerçekler Strabon’la aynı şeyleri söylemiyor” diyerek konuşmasını sürdürdü.

 

YETERLİ DESTEK VERİLSE FİLYOS BAMBAŞKA YER OLURDU

Coşkun açıklamalarına, “2001 yılında Ereğli Müze Müdürlüğü’nün denetim ve gözetiminde önce kale restorasyonu yapıldı. Kalenin kente bakan cephesi ile girişi onarıldı. Bu çalışmalar sırasında bölgede kapsamlı bir kazı çalışması yapılması gerekliliği ortaya çıktı. Bakanlığın bu çalışmaya ikna edilmesiyle birlikte2006 yılında ilk kazı çalışmalarına başlandı. Kaz başkanımız her zaman saygıyla, sevgiyle adını andığımız o zamanlar Trakya Üniversitesi’nde görev yapan Sümer Atasoy’du. Kazılar bu çalışmaya çok sıcak bakan iki yöneticinin döneminde başladı. Adlarını anmazsam haksızlık yapmış olurum. Birincisi Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, diğeri ise Vali Yavuz Erkmen’di. Bu sıcak bakış ardılları olan Bakan Ertuğrul Günay ve Vali Erdal Arta döneminde de hız kesmeden, hatta artarak devam etti. Sonrası bakan ve valiler için aynı şeyi söylemem ne yazık ki mümkün değil. Sadece şu anki mevcut valinin Filyos’taki restorasyon ve onarım çalışmalarına destek verdiğini biliyorum ve bunu umut vaat edici görüyorum. Filyos’daki kazılar sadece bakanlık ve il özel idaresince sağlanan ödenekle gerçekleştiriliyor. Bunun dışında üniversite, belediyeler, ticaret-sanayi odaları ya da özel sektörün dişe dokunur bir katkısından söz etmek ne yazık ki mümkün değil. Böylesine bir katkı sağlansa bugün Filyos’da çok daha başka noktalarda olurduk” şeklinde ifadelerle devam etti.

 

FİLYOS KAVİMLER ARASI İMECENİN GÜZEL BİR ÖRNEĞİDİR

Filyos’tan gelip geçen kavimlerin yıkıcı değil yapıcı olduğunu da iddia eden Coşgun, “Prof . Dr. Sümer Atasoy’un başkanlığında başlayan, sonrasında sevgili kardeşim Doç. Dr. Şahin Yıldırım’ın çalışmalarıyla daha da derinleştirilen kazılarda ortaya çıkan bulgularla gördük ki Filyos hiç de önemsiz bir yer değilmiş. Topraktan adeta fışkıran ve gün yüzüne çıkmak için çırpınan kalıntılar bize önemli bir geçmişin ve uygarlığın izleri üzerinde yaşadığımızı gösteriyor. Bu kazılar bir yandan bizi kentin gizlerle dolu geçmişi hakkında aydınlatırken, diğer yandan da bugüne kadar yalan yanlış öğrenegeldiğimiz bilgilerin değişmesini, yerleşik ezberlerin bozulmasını sağlamıştır. Kent adına burada çalışma yürüten hocalarımıza bu anlamda elbette kocaman bir teşekkür borcumuz var.

Bu kentte bulunan, sorumluluk sahibi her kişi ve kurum tüm olanaklarını zorlayarak kazı çalışmalarını desteklemelidir. Helenistik dönemde yapılan sur duvarlarının önce Roma, daha sonra Bizans dönemlerinde taş taş üstüne koyularak ayakta tutulması, kavimler arası imecenin güzel bir örneğidir. Bu, geçmiş uygarlıkların yıkma değil, yapma temelli bir anlayışa sahip olduklarını da gösteriyor. Kazı bölgesindeki farklı kültür katmanlarının birbiriyle olan ilişkisinde, bu yapıcı ve bir öncekini tamamlayıcı tavrın izlerini görmek mümkün” dedi.

 

KUŞLARA ARTIK KENDİNİZE YENİ BİR ALAN BULUN DİYEMEYİZ

Filyos’un ekolojik açıdan sahip zenginliğine değinen ve mutlaka korunması gerektiğini de dile getiren Coşgun, konuşmasının bu bölümünde, “Hal böyleyken, modern çağın temsilcisi olan bizlerin, onlarca yüzyıl öncesinde yaşayan insanlardan daha uygar olduğumuzu göstermemiz, her şeyden önce tarihe karşı asli borcumuzdur. Onları yıkarak, yok ederek değil, ancak koruyarak uygarlaşabileceğimizi artık anlamamız gerek.  Filyos’un en önemli zenginliklerinden biri de sahip olduğu ekolojik kuşak ve bu ekolojik kuşağın bölgede binlerce yılda oluşturduğu habitat. Filyos deltasından ve Batı Karadeniz’in en büyük sulak alanından söz ediyorum. Çok sayıda kuş türünün geçiş yolu üzerinde bulunan, bazılarının ise üreme ve gelişimini yalnızca burada tamamladığı kuşlara artık kendinize yeni bir alan bulun deme noktasındayız. Önemli bir ekolojik yaşam kuşağı üzerinde bulunan bölgemizin doğal unsur ve kaynaklarının korunması da bizler için yaşamsal zorunluluktur. Mustafa Sözen hocamızın ve ekibin bölgede saptadığı biyo çeşitlilik, sürdürülebilir kalkınma ve çevre anlayışının anahtarıdır. İnsan eksenli bir dünya yerine, gezegenimizi paylaştığımız tüm canlılarla bir arada yaşamayı eksen edinen anlayışın ideal olduğunu düşünüyoruz. Bunun için de bölgenin geleceği adına tasarlanan her projede bu idealin gerçeğe dönüştürülmesini bekliyoruz” dedi.

 

ÖMRÜ 40-50 YILLA SINIRLI YATIRIMLAR İÇİN DOĞANIN, TARİHİN KATLİ KABUL EDİLEMEZ

Coşgun sözlerinin, “Endüstriyel gelişimin ekonominin başat öğesi olduğu gerçeğinin ayırdındayız. Ancak ekonomik ömrü en fazla 40-50 yıllarla sınırlı yatırımlar için doğanın, tarihin, daha geniş bir anlatımla ifade edersek geleceğin yok edilmesini anlamamız ve kabul etmemiz mümkün değildir. Bize yalnızca geçmiş kuşaklarca miras bırakılan değil, gelecek kuşaklarca da emanet edilen değerlerimizi har vurup harman savuran mirasyedi mantığıyla heba etmemeliyiz.  Yatırımların temel belirleyicilerinden biri olan sosyal fayda analizleri yapılırken, sürdürülebilir kalkınma ölçütlerinin öncelikli olarak dikkate alınması gerektiğine inanıyoruz.  Çünkü Filyos sıradan bir uydu kent değildir. Tarihsel ve doğal dokusuyla özel bir kent olan Filyos için atılan her adım büyük bir özen taşımalıdır. Ve atılan her adım iki bin beş yüz yıl önce kenti kuran Tios’un soylu çocuklarına yakışmalıdır.

Ben izin verirseniz sözlerimi, Filyos’un tarihsel, arkeolojik ve ekolojik değerlerinin ortaya çıkarılmasında birlikte çalışma onuruna sahip olduğum değerli dostlarımın adını şükranla anarak bitirmek istiyorum. Bu insanlara Zonguldak’ta, Filyos’da, Çaycuma’da, kısacası bu bölgede yaşayan insanlar olarak çok şey borçluyuz. Başta sevgili hocamız Prof. Dr. Sümer Atasoy olmak üzere, akademisyenler Özkan Ertuğrul, Bülent Öztürk, Durmuş Gür, Gürcan Laçin, İhsan Fahri Sönmez’e ve Ereğli Müze Müdürü Ahmet Mercan ve orada görev yapan arkeolog arkadaşlara teşekkür etmek isterim. Şu anda burada bulunan Doç Dr. Şahin Yıldırım’a ise sadece Filyos kazısındaki özverili ve başarılı çalışmaları için değil, mesleğinde yurtseverliğin en güzel örneğini verdiği için, meslek ahlakının ne olduğunu en iyi şekilde işine yansıttığı için özel bir teşekkür etmek isterim. Umuyorum, öğrencileri ve meslek arkadaşları da hiç olmazsa benim kadar ondan bir şeyler öğrenmiştir” diyerek tamamladı.